" ADALETİN YOK EDİLDİĞİ BİR ÜLKEDE BAYRAM KUTLAMASI (!) "

ESKİŞEHİR BAROSUNDAN GÖRSEL VE YAZILI BASINIMIZA

(BASIN AÇIKLAMASI -07.08.2013)

Hukukun nihai amacı yasalar ve diğer düzenlemeler aracılığı ile adaleti gerçekleştirmektir. Elbette bu ideal olan, olması gerekendir. Ama ülkemizde özellikle son 10 yıldır hukuk bu amacından saptırılmış, baskıcı, faşizan uygulamaların pekiştirilmesi;laik, demokratik sosyal hukuk devletinin, üniter yapının yok edilmesi için araç olarak kullanılmıştır. Hak ve özgürlüklerin teminatı olması gereken ve Türk Milleti adına karar verdiği Anayasa'da belirtilen yargı iktidara bağımlı hale gelmiş, iktidarın istediği şekilde toplumun dönüştürülmesinde, iktidara karşı olanlar varsa bunların da tasfiyesi için araç olarak kullanılmıştır.

Bunun en son örneği 5 Ağustos'ta Silivri'de yaşanmış, çok ağır mahkumiyet hükümleri verilmiştir. Silivri'de aslında mahkum edilen suçsuz oldukları çok açık olan yurtsever asker, gazeteci, bilim adamı ve aydınlarımız değil maalesef adalettir. Evet " Silivri'de hukuk ve yargı adı altında aslında adalet mahkum edilmiştir." Adaletin bu şekilde mahkum edildiği, yok edildiği bir ülkede Ramazan bayramı nasıl kutlanırsa öyle kutluyoruz.

5 Ağustos tarihi tesadüf müdür bilemiyoruz. Yüce Önder Ebedi Başkomutan Atatürk'e 5 Ağustos 1921 yılında Meclis Başkomutanlık yetkisi vermişti. Yine medyadaki bazı haberlerde 1913 yılına atıf yapılmakta ve İttihat Terakki'nin Abdülhamit'i tahttan indirdiği yıl olduğu, 100 yıllık askeri vesayetin bitirildiği yazılmaktadır. Balyoz'da da iktidar yetkililerinin eski TCK.163.maddeden ne çektiklerini belirtmelerinden sonra tam 163 tutuklama-yakalama kararı verilmişti. Daha pek çok olgu var. Karar sonrası yapılan açıklamalara bakılırsa hiçbir şeyin tesadüf olmadığı algısı vardır. Gerçekte ve gizlide, bilinç altında bir hesaplaşma olduğu açıktır. Hesaplaşma elbette Atatürk'le, rejimle, laik, demokratik sosyal hukuk devleti ile ama en önemlisi üniter devlet yapısı iledir. Hesaplaşmanın başarılması için TSK'nın tasfiyesi gerekmekteydi. Ergenekon ve bundan önce karara bağlanan Balyoz TSK'yı fiilen tasfiye etmede en önemli etkendir. Elbette iktidar da bu tasfiyeye katkı vermektedir. Bir komutanın "ülkenin parçalanacağı" uyarısında bulunması olumsuz olarak değerlendirilmekte ve YAŞ'ta tüm teamüller yıkılabilmektedir. Yine bir komutanın silah arkadaşlarının Yargıtay'daki temyiz duruşmalarını izlemesi "sakıncalı" görülebilmektedir. Türk Milletinin bağrından çıkan Ebedi Başkomutanları Atatürk'le eşi benzeri görülmeyen Kurutuluş Savaşını kazanan orduyu bu duruma düşürenler tarih önünde elbette hesap verecektir. "Ordusu olmayanın yurdu olmaz" diyen atalarımızın sözü iktidar cephesinde bir anlam ifade etmemektedir.

Bu davanın kararı aslında çok önceleri verilmiştir. 5 Ağustos'ta sadece çok daha önce verilen karar açıklanmak zorunda kalınmıştır. Bu davayı anlamak için kamuoyuna yansıyan haberleri dikkatlice yorumlamak yeterledir. "Ergenekon olmasa, açılım olmazdı" söylemi çok önemlidir. Belirtmiştik, bu dava üniter yapının da tasfiyesine katkıda bulunacaktır. Açılımın bölünmeyi getirdiği çok açıktır. Açılıma da tasfiye edilmemiş bir TSK'nın izin vermeyeceği öngörülüyordu. Bahsedilen Oval Ofis toplantıları, " ben bu davanın savcısıyım", " savcısını bulun, delillendirin " söylemleri davanın şifrelerinden sadece bazılarıdır. Sonuç aslında 6-7 yıl önce belliydi. Bu yüzden şeklen bir yargılama yapılmıştır.

Danıştay Cinayetini bu dava ile bağlantılı gören bir Yargıtay'dan da (yapılacak temyizler sonrası) hukuk adına bir şey beklemiyoruz. Bu davada her şey kurgulansa da eksik kalan bir şeyler olduğu, cebir, şiddet unsurun da herhalde Danıştay Cinayeti ile tamamlandığı kamuoyunda tartışılmıştır. Suç yeri Ankara olan ve mahkumiyetle sona eren bir davanın Yargıtay'ca bozulması ve sonrasında Danıştay Cinayeti ile bu davanın birleşmesi kamuoyunda en fazla tartışılan husustur. Danıştay cinayetinin tetikçisi ile eski Genelkurmay Başkanımızın aynı "sanıklar arasında" olması hukuk adına bir cinayettir. Bir kişinin aynı davada tanık, gizli tanık ve sanık olması yine hukuk adına bir cinayettir. Bebek katili üst düzey bir PKK'lının TSK aleyhine gizli tanıklık yapması bir hukuk cinayetidir ve TSK ile hesaplaşmadır. Türk Milleti adına karar verdiklerini söyleyenlerin bunlara izin vermemesi gerekirdi. İşte bu yüzden hukuk adı altında adalet mahkum edildi diyoruz. Bu dava ile ilgili daha yüzlerce, binlerce usul hatası ve skandalı sayabiliriz. Bunların da hemen hepsini meslektaşlarımız yaptıkları hukuk savaşı ile ortaya çıkarmışlardır. Bu davalarda avukatlar, Barolar çok büyük bir sınav vermişlerdir ve her türlü engellemeye rağmen yılmadan savunma görevini yaparak tarihe altın harflerle geçmiştir. Elbette tarihe başka türlü geçenler de vardır. Socratesi yargılattıran ve yargılayanların tarihte yerlerini nasıl aldığını biliyoruz. Tarih, bu davanın digital verileri gibi değiştirilerek, silinerek oluşmaz, tarihin silgisi yoktur. Gerçekleri de bu davanın sanıkları gibi tutsak edemezseniz. Bir gün maddi gerçek tüm açıklığı ile ortaya çıkacaktır ve hukuk cinayetine sebep olanlar adalet önünde "adil yargılanarak" hesap verecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Cumhuriyeti kurarken verilen mücadelenin daha fazlasını Cumhuriyeti yıktırmamak, yaşatmak ve korumak için vermek zorunda olduğumuz gerçeğini hiç bir zaman unutmamalıyız. En büyük düşmanımız umutsuzluktur. Adaletsiz ve hukuksuz günlerin biteceği umuduyla tüm halkımızın Ramazan  Bayramını kutluyoruz.

Saygılarımızla.

Av.Rıza ÖZTEKİN

ESKİŞEHİR BAROSU BAŞKANI 

Web Tasarım | Eskişehir Web Tasarım