1-Ülkemiz 15 Temmuz 2016 gecesi dış destekli bir darbe girişimine maruz kalmıştır. Yaşananlar darbeden öte "emperyalist bir işgal provasıdır". Emperyalistlerin yerli işbirlikçileri en vahşi terör örgütlerinin dahi yapmadığı eylemler gerçekleştirmiş ve doğrudan Anayasal düzeni cebir/şiddet ve silahla yıkarak yerine gerici/dinci/faşist bir yapı oluşturmayı hedeflemiştir. Türk Milleti bağımsızlık/demokrasi/özgürlük paydasında kenetlenerek bu darbe girişimi engellenmiştir.
2-Maalesef bir çok güvenlik görevlisi ve masum sivil yurttaşımız darbe yanlılarınca katledilmiştir. Bu uğurda şehit olan güvenlik güçlerimize ve yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet , yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
3-Üzücü olan tatbikat yapılıyor denilerek kandırılan Mehmetçiğimizin maruz kaldığı görüntülerdir. Darbeyi yapan ve yaptıranlar yargı önünde hesap verecektir.Ama kandırılarak sahaya sürülen Mehmetçiğe bu muameleyi yapanlar da cezasız kalmamalıdır.
4-Darbeyi planlayan ve fiilen uygulayan "malum yapı" herkesçe bilinmektedir.Ama bu yapının Ergenekon ve Balyoz gibi sahte davalarla TSK'nın en kudretli komutanlarının tasfiyesi ile komuta kademesine yerleştirildiği ve hatta bunun için gayret edildiği unutulmamalıdır. Devleti yönetmek ciddi bir iştir. Kandırılmak vs. sözler asla mazeret olamaz. Türkiye'de bu davalardan tutuklamalar başlayınca dayanılan delillerin sahte olduğunu ilk dile getiren Barolardan biri Eskişehir Barosu'dur. O tarihte Baromuza " Ergenekoncu " diyenler de şimdi bu davaların " kumpas olduğunu " , "kandırıldıklarını" söylemektedirler.
5-Darbeyi planlayan ve fiilen gerçekleştirenler hakkında TCK'nun 309. vd.maddelerinde düzenlenen Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar bölümündeki suçlardan yargılama yapılacaktır ve bir çoğu da şu an tutuklanmıştır. Bu yapıyla bağlantılı olduğu gerekçesiyle, aynı suç kapsamında yapılan soruşturma ile Türkiye'deki Yargıç ve Savcıların neredeyse 1/4'ü , bir çok Emniyet mensubu ve on binlerce bürokrat /memur gözaltına alınmış ve tutuklamalar başlamıştır. Üzücü olan ve ders alınması gereken husus bu kişilerin de kadrolaşması için geçmişte yoğun bir çaba sarfedilmesidir.
6-Fakat darbe önlendiğine göre yürürlükteki hukuk kuralları uygulanmak zorundadır. On binlerce gözaltı ,binlerce tutuklama yapılmakta olup adil yargılanma hakkından /masumiyet karinesinden asla taviz verilmemeli, "düşman ceza hukuku" yaratılmamalı , soruşturma ve yargılamalar , toplumun tüm kesimlerine yayılan cadı avı niteliğini alarak sivil bir darbeye dönüştürülmemelidir. Şu anda hiçbir yurttaşımız kendisini güvende hissetmemektedir.
7-Yaklaşık 3.000 Savcı ve Yargıç gözaltına alınmış , evlerinde arama yapılmış ve tutuklamalar başlamıştır. İçlerinde Anayasa Mahkemesi ,HSYK ,Yargıtay ve Danıştay Üyeleri de vardır. CMK 161/8 maddesi çok geniş ve sınırsız olarak uygulanmamalı , özel yasalardaki yargılama usulleri gözden kaçırılmamalıdır.
8- Diğer taraftan yargıç ve savcıların soruşturma konuları da yukarıda belirttiğimiz TCK 309.vd.maddeler olup burada tanımlanan suçların "cebir ", "şiddet" , "silah" olmadan işlenmesi mümkün değildir. Sadece örgüt üyeliği düşünülebilir ki bunun de kesin ve inandırıcı delillerle ispatlanması gerekir. Dolayısıyla haklarında kuvvetli suç şüphesi ve bu kapsamda somut olgular bulunmadıkça binlerce yargıç ve savcının "terör suçu " kapsamında doğrudan soruşturmaya tabi tutulması, gözaltılar ve tutuklamalar büyük sakıncalar doğuracaktır. Özellikle tutuklama bir tedbirdir, en son çaredir.
9- Haklarında işlem yapılan yargıç ve savcıların Yargıda Birlik Platformuna üye olmadığı ve HSYK seçimlerinde bu platformun adaylarına oy vermediği , malum yapı içersinde olduklarının bu şekilde tespit edildiği kamuoyunca bilinmektedir.Maalesef çocukların gittikleri okullar, eşlerinin dünya görüşü gibi hususlar da kriter alınmakta ve rövanşist bir anlayışla hareket edilmektedir.
10-Bu yargıç ve savcıların tamamı için gelen talimat " tutuklanmalarının sağlanmasıdır ".Sorgu sonrası serbest bırakılan yargıç ve savcıların tahliye işlemine dahi itiraz edilmektedir. Bunun sebebi işlem yapan savcılarda ve tutuklama ya da tahliye kararı verecek yargıçlarda " acaba gelen talimata aykırı işlem yaparsam ben demi bu yapı içersinde algılanırım " endişesinin olmasıdır. İkinci bir dalganın geleceği ve 2 bine yakın yargıç ve savcının daha gözaltına alınacağına dair duyum yargıç ve savcılarda baskı yaratmakta ve soruşturulan tüm yargıç ve savcıları tutuklama eğilimi oluşmaktadır.
11-22.04.2016 tarihinde HSYK 2017-2021 Stratejik Plan Çalıştayı’nda bir konuşma yapan Başkanvekili Mehmet Yılmaz geçmişte yüzde 70’lerde olan yargıya güvenin, günümüzde 30’lara gerilediğini belirterek " Yargının sopa gibi kullanıldığı, belli amaçlara alet edildiği 93 yıllık Cumhuriyette bir başka dönem yok. Türkiye Cumhuriyeti 2007 ile 2013 utanç dönemini ilk defa yaşıyor” demektedir. HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz Yargıda Birlik Platformu üyesidir ve bu yapının desteği ile seçilmiştir, tespiti de doğrudur , ama rövanşist bir anlayışla yargının sopa gibi, silah gibi kullanılmaya devam edildiği görülmektedir.
12-Zaten doğrudan yürütmeye bağlı olan Yargıdan bir yapının tasfiyesi gayesi ile bizzat yargının kendisi tasfiye edilmekte ve aslında yargı çökertilmektedir. Bu yargıç ve savcılar geçici olarak görevden de alınmış olup baktıkları binlerce davanın akıbetinin ne olacağı belli değildir. Yarın İstinaf Mahkemeleri de yürürlüğe girecek olup yargıda büyük bir kaos yaşanacaktır.Tüm bunlardan 2010 referandumu ile özellikle yüksek yargıyı malum yapıya teslim edenler sorumludur.
13-Tüm bu karmaşa ve kaos ortamında idamın geri gelmesi talepleri ve maalesef " yurttaşlar darbecilere karşı meşru müdafaa hakkını kullansın " gerekçesiyle ruhsatlı silah almanın kolaylaştırılacağı söylemleri gerçekten endişe vericidir.Türkiye geri dönülmez şekilde bir çok Uluslararası Sözleşmelere imza atarak 2004 yılında İdam tartışmasını bitirmiştir. Silahlandırılan yurttaşlar da " kimin darbeci olduğuna kendileri karar verirse " ortalık kan gölüne dönecektir. Özellikle siyasiler çok ihtiyatlı ve dikkatli sözler sarfetmeli, yurttaşları sükunete davet etmelidir. Darbeyi kenetlenerek aşan Türk Milletini ayrıştıracak söylemlerden uzak durulmalıdır.
14-Hukuksuzluk salgın bir hastalık gibidir ve yayılır. Darbeler de hukuksuzluktan beslenir. Kuvvetler Ayrılığını sağlayamazsak, Atatürk İlke ve Devrimlerini terk eder ve Cumhuriyetin kazanımlarını yok edersek, Hukuk Devleti olamazsak,Laik Devlet Olamazsak, Demokratik Devlet olamazsak,Sosyal Devlet olamazsak...... Darbeler asla peşimizi bırakmayacaktır. Kamuoyuna saygılarımızla.
Av.Rıza ÖZTEKİN
Eskişehir Barosu Başkanı